23 Ağustos 2009 Pazar

Inglourious Basterds

Sinemayla çok içli dış olmama rağmen burada fazla film yorumu yapmam; ancak Quentin Tarantino'nun yeni filmi biraz istisna gösterilmeyi fazlasıyla hakediyor.

2. Dünya Savaşı filmlerini nasıl bilirsiniz? Onu geçelim tarihi filmleri nasıl bilirsiniz? Bir yönetmen ele alacağı konuyu, dönemi inceler oyuncularını belirler ve kendi çizgisinde tarihsel bir yorum yapar; lakin bir konu pek çok kez tekrar edilirse artık seyirciyi sıkmaya başlar. Bunun en iyi örnekleri Vietnam ve 2. Dünya Savaşı filmleridir. Burada karşımızda yine bir 2. Dünya Savaşı filmi var. Tek bir farkla, yönetmen Tarantino ve 2. Dünya Savaşına bakışı tamamen sapıkça. Öncelikle söyleyelim bu filmdeki olayların çoğu gerçekten olmuş olaylar değil. Tarantino kendi tarihini yazıyor. Herkesin ruh hastası olduğu bir dünya var karşımızda. Belki de bir bakıma 2. Dünya Savaşı parodisi bu. Zaten bu şekilde bir üslupla film çekebilecek bir tek Coen Kardeşler var Tarantino'dan başka.

Filmi izlerken ekibin bu filmi çekerken oldukça eğlenmiş olduğunu farkedebilirsiniz. Filmde patlatılan çoğu kahkaha içten geliyor sanki. Hikayeden çok bahsedip tadını kaçırmak istemem. Özetle bir grup Amerika destekli Yahudi' nin kuruduğu Nazi Avcısı bir ekibin hikayesi. Yan hikayeler de oldukça fazla elbette. Burada özeliikle Christoph Waltz ve Til Schweiger'e özel birer yer ayırmamız gerekiyor. İkisi de mükemmeller zira. Hans Landa ve Hugo Stiglitz gibi iki unutulmaz karakter kazandırmışlar sinema dünyasına. Özellikle Hans Landa karakteriylr Christoph Waltz ışıldıyor (kaç dil konuşabildiğini de merak etmiyor değilim). Brad Pitt de oldukça iyi. Aksanını bütün film boyunca bir ritm gibi ayarlıyor, oldukça komik bir konuşma tarzı ortaya koyuyor. Özellikle Albay'ın İtalyanca konuştuğu sahnedeki mimikleri çapını belli ediyor. Melaine Laurent de soğuk güzelliği ve etkileyici oyunculuğuyla dikkat çekici. Filmin tek zayıf halkası Diane Kruger bence. Bu kadar iyi oyunculuğun yanında "kalaslığıyla" çok sırıtıyor.

Filmin bir askeri mahzen-bar karışımı mekanda geçen kısmı özellikle uzun züre hafızalardan çıkmayacak performanslara ev sahipliği yapıyor. Bunun dışında Tarantino tarzı bölüm geçişleri, sarı yazıları ve ekranı bolca kırmızıya boyayan ölüm sahneleri üst düzey bir sinematografi sunuyor bizlere. Keza finali de biraz önce bahsettiğim bölüm gibi bir klasik haline gelebilir. Kendinizi "yüzlerce insan ölürken hiç bu kadar kahkaha atmış mıydım?" diye sorarken yakalayacaksınız.

Film mesaj kaygısından ziyade dalga kaygısına sahip. Yani mesaj vermeliyim mantığıyla gitmiyor. Önüne geçen her şeyle dalga geçiyor. Savaş olgusu, Almanlar, Amerikalılar, Yahudiler, Fransızlar hepsi nasibini alıyor bu bombardımandan. Çoğu kişininin düşündüğü gibi bir Amerikan propagandası yok aslında. Daha çok Amerikalıların iki yüzlüğünden bahsediyor. Burada ekşi sözlük'te tam da anlatmak istediğim şeyi yakalamış olan mükemmel bir entry'i paylaşmak istiyorum. Kumru Jr takma adlı bir yazar tarafından yazılmış. Spoiler içeriyor dikkat.

"Amerikan tarihinin en kısa özetini aldığımızda göze çarpan en büyük "düşmanları" Kızılderililer ve radikal İslamcılar olmuştur. Amerika'nın topluma dayattığı bu sübjektif tarihte aklımızda kalan iki olgudan Kızılderililer ile ilgili olanı kafa derisi yüzerek ne kadar vahşi oldukları iken, radikal İslamcılar ile ilgili olan ise intihar bombacısı kullanarak sivil-asker demeden yaptıkları katliamlardır. Tarantino da filmde soysuzlar çetesine bu iki taktiği de kullandırarak, Amerika'nın yeri geldiğinde sırt çevirdiği bu taktikleri kullanmaktan asla çekinmeyeceğini göstermiştir.

Soysuzlar çetesi, baskın yaptıkları zaman ele geçirdikleri Nazi'lerin kafa derilerini yüzmüş ve hatta günümüz Taliban'ın kullandığı taktiklerden birisi olan kafa keserek adam öldürme eyleminin Tarantino çeşnili hali olan Beyzbol sopası ile adamı döven jJwbear karekterini de yaratmışlardır. Taliban bu vahşetin video kaydını yayınlayarak düşmanına psikolojik baskı oluşturmayı hedeflemişse, aynı şekilde Soysuzlar çetesi de aynı bağlamda baskınlarında bir Nazi'yi canlı bırakarak olanları diğer askerlere anlatmasını ve aynı terör etkisini oluşturmayı hedeflemiştir.

Yine filmin final sahnesinde görüldüğü üzere, Soysuzlar çetesi, "savaşı bitirmek için", üst düzey Nazi yetkililerini öldürmeye karar vermiş ve bunun için en uygun yöntemin ayaklarına dinamitler bağlanmış iki askeri sinema salonunu havaya uçurarak yapmasına karar vermiştir. ancak tıpkı filmde altı çizildiği gibi salonda sadece askeri yetkililer değil aynı zamanda film eleştirmenleri, film yapımcıları, ünlü oyuncular gibi siviller de mevcuttur. Amerika, günümüzde en çok eleştirdiği sivil ölümlerini bu kurgu filmde hiçe saymaktadır"

Evet işte Tarantino tam olarak da bunu vermeye çalışıyor. Amerikan yanlısı bir yanı pek yok yani filmin. İlk iki bölümü’nün senaryolarının 20 yıl öncesinde yazıldığını hatırlatalım. Tarantino uzun yıllardır hayalini kurmuş yani bu yapımın. Son sahnede Brad Pitt’in ağzından “bu benim şaheserim olabilir” cümlesi duyuluyor. Bu çok yüksek ihtimalle Tarantino’nun bu filmine bakış açısını yansıtan bir replik olmuş. Yönetmenin ağzından bir son gibi. Neden “bastards” değil de “basterds” diye sorarsanız mantıklı bir cevabı yok. Kelime oyunu yapılmış. Büyük ihtimalle normal bir film değil bu mesajını daha insanlar afişi görünce anlasın diye yapılmış.

Artık toparlasak iyi olur. Mükemmel bir soundtrack'e sahip, fazlaca Tarantino sosuna bulanmış, sapık ruhlu, itici, komik ve manyak bir 2. Dünya savaşı yorumu izlemek istiyorsanız bu filme mutlaka gidin derim. Ana karakterleri korunmuş, üzerine bir sürü kurmaca karakter eklenmiş, gerçekte olduğundan bambaşka bir son ile biten bir savaş ve “geberip duran” bir sürü tip. Başarılı, üstelik de rahatsız edici derecede başarılı bir yapım bu; kaçırılmaması gereken.



1 yorum:

Travis dedi ki...

senden daha fazlasını beklediysem hata mı ettim be tarantino ? ..