6 Ağustos 2009 Perşembe

Jukebox - 5

1. Louis Armstrong & Ella Fitzgerald - Love Is Here To Stay

2. Nina Simone - Brown Eyed Handsome Man

3. Annie Lennox - I Saved The World Today

4. The Temptations - My Girl

5. Ronan Keating - When You Say Nothing At All

Çok Da Süper Olmayan Bir Kupa

Bu statta yapılan herhangi bir organizasyon kimseye tat vermiyor bu ülkede artık. Gidip izlemek zaten ayrı dert de, televizyondan bile insana bir bıkkınlık geliyor. Havasından, suyundan demek lazım. Beşiktaşlı arkadaşların Fenerbahçe' yle oynama konusundaki eleştrilerini de anlayamıyorum. Sonuçta ortada belli bir prosedür var. Üzerinde bik bik konuşmaya lüzum yok.

Maça gelirsek; sezon başı olduğundan iki takımdan da üst düzey performans beklemek hayalcilik olurdu zaten. Bu takımlar hazır değil laflarına pek itibar etmemeli o yüzden. Ağustos başında bir takım nasıl hazır olabilir ki? Maçı anlatmak yerine birkaç oyuncudan bahsedelim. Fenerbahçe' nin stoper ikilisi ayakkabıma bile güven vermiyor. Mutlaka transfer yapılmalı. Özellikle Bilica fiziğiyle sağlam müdahaleler yapsa da sürekli ileri çıkarak yerinin boş bırakıyor. Önder'le uyumlu değiller. Vederson sol kanatta iyice kızışan yarışta ben de varım dedi bu maçta. Volkan Demirel bildiğimiz gibi, "Volkan Demirel'in kontrolünde direkten dönen toplar " bir fenomen oldu artık. Cristian' ın geçen seneden sonra taraftara bir ferahlık getireceği açık ancak çok sorumluluk almıyor. Bir kaç hafta daha beklemek lazım onu konuşabilmek için. Keza Dos Santos da öyle. Yetenekli ve zeki olduğu her yönünden belli; ancak bir omuz koysam yere yapışacak gibi duruyor. Fizik eksiği var yani. Alex ve Güiza geçen seneye baktığımızda yeni transfer bile sayılabilirler. İkisi de çok istekli ve hırslı oynuyorlar. Birbirlerine nefis paslar çıkardılar. Yine de Rüştü balını ancak 90+1 de geçebildiler. Bu sene çok daha faydalı olacakları izlenimini edindim ben. Emre ve Kazım Honved maçındaki mükemmel performanslarını sürdüremediler. İkisi de vasattı. Tello Gökhan Gönül'e zor anlar yaşattı, Gökhan da Honved maçının çok daha altında bir performans gösterdi; lakin Fenerbahçe' nin en istikrarlı isimlerinden olduğunu unutmamalıyız. Sezon içinde formu yükselecektir. Transfer yapılırsa yedek kulübesinden kombine alacak Deivid de fena değildi diyebileceğimiz bir performans gösterdi. Daum' un takımı ile Aragones'in takımı arasında yine de bariz bir hırs ve kaynaşmışlık farkı var. Bu kupa da hem Türkiye Kupası adına bir rövanş oldu hem de sezon öncesi takıma moral kazandırdı. Başka da bir işe yaramaz zaten.

Beşiktaş'ta ise yeni transferlerden İsmail ve Fink' i beğendim. Özellikle İsmail İbrahim Üzülmez kangreninden kurtaracak gibi Beşiktaşlıları. Fink hücuma dönük bir şey yapmasa da bölgesini oldukça iyi idare ediyor ve Ernst'e rahatça ileri çıkma imkanı yaratıyor. Ferrari' nin apoletinde "Serie A stoperi" yazdığı için bu sene bol bol kredisi olacak. Kötü de oynamadı zira; ancak Sivok'la sık sık adam kaçırıyorlar arkaya. Nihat'ın zaten Beşiktaş'a faydalı olabileceğini düşünmüyordum, bu maçta da bir hayalkırıklığı hikayesinin ilk örneğini verdi bence. Ernst her zamanki gibi çok faydalı. Yusuf kanatta şaşkın horoza dönmüş. Nobre dünyada adam geçemeyen tek Brezilyalı. Tello'ya 10 üzerinden 7 veririm, Bobo'yu da hiç beğenmedim. Mustafa Denizli halinden pek hoşnut değil gibi. Hem lig için hem de Şampiyonlar Ligi için Beşiktaş ilk aşamada olumlu bir izlenim yaratmadı bende; ama başta dediğim gibi Ağustos' taki maça bakarak sezon için sallayamayız. Henüz erken.

Yıldırım Demirören de kızını bir diyetisyene götürsün. Gittikçe şişiyor.

Yorumsuz - 6

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Xabi Alonso da Madrid Uçağında

İlk "Los Galacticos" döneminden alınan derslerin sınavı bu Real Madrid için. Eskisi gibi bütün konsantrasyonu hücuma yığıp, bir facia yaratmak istemiyorlar haliyle. Kaka - Ronaldo - Raul - Benzema 'nın arkasını Lassana Diarra' ya bırakamazlardı elbet. Geçen sezon kıymete bindiği Liverpool' da 2 sene önce istenmeyen adamdı. Şimdi "gitme" diye pankart açıyorlar ama ne fayda? Bir Real Madrid sempatizanı olarak beni mutlu eden bir transfer bu. Madrid' de geçen sene ön libero bölgesi Fenerbahçe' nin Maldonado - Josico dönemini andırıyordu. Şu aşamada en gerekli oyunculardan biriydi Alonso. Manchester' dan sonra Liverpool da kan kaybediyor. Chelsea seneye ligi alır diye de yollayalım aradan.

4 Ağustos 2009 Salı

Elano

Haldun Üstünel adı artık klişe oldu; ama adam biliyor işini işte. Yıllarca Lincoln' e kral muamelesi yapan Galatasaray taraftarı Elano' yu daha çok benimseyecektir. Yetenek açısından farkları olmadığını düşünsem de karakterleri arasına otoban döşenir bu adamların. Bu yüzden Lincoln' e tercih ederim ben. Arda' ya yine kanat yolları gözükür.

" Elano kaç Alex eder? " Bu cümleyi ilk kurana Joke Perestroyka' da yemek ısmarlayasım var.

2 Ağustos 2009 Pazar

Kobe Bryant

Efendim malum Lakers' ın şampiyonluğu üzerine iki kelam etmek gerek; ancak zaten bugüne kadar herkes okuyacağını okuduğundan ben biraz daha özele inip Kobe Bryant üzerine bir şeyler söylemeye çalışacağım. Kobe'nin son yıllardaki gelişimi ve özellikle Michael Jordan'la karşılaştırılması üzerine....

-"Neden büyük harf kullanmadın" derseniz aşağıdaki yazı 15 Haziran tarihinde ekşi sözlüğe kobe bryant başlığı altına yazdığım yazının copy-paste ile buraya taşınmış halidir, o yüzden büyük harf bulunmamaktadır. Tekrar baştan yazmak istemediğim için direk buraya geçirmek durumunda kaldım. -

2004 yılında lakers finalde detroit pistons' a kaybedip darma duman olduğunda gelmiş geçmiş en iyilerden olabilmesi, hatta michael jordan'la kıyaslanabilmesi için önünde atması gereken çok büyük adımlar olan oyuncuydu. hatta phil jackson'ın o sezonu anlatan "ruhunu arayan takım" kitabını okumuş olanlar bilir, phil takım içindeki birçok sorundan kobe'yi sorumlu tutuyor, gm mitch kupchak'e kobe'yi yollaması için baskı yapıyordu. mitch'in ise kobe'nin önünde daha uzun bir kariyer olduğu gerekçesiyle bunu reddettiğini biliyoruz. hatta phil bir bölümde "seneye kobe varsa ben yokum" dediğini de söylüyor. o sene ayrılan phil jackson ve shaquille o'neal'ın ardından lakers tarihinin en kötü sezonlarından birini yaşıyor, playoff dışında kalıyor, kobe'nin shaq' siz hiçbir şey olmadığı, michael jordan'la asla kıyaslanamayacağı söyleniyordu. işte o sezondan itibaren nba' in bu en antipatik adamının sonunda en saygı duyulan adamı haline geldiği yolculuğu başladı.

önce nba tarihine geçecek performanslar verdiği, bireysel gücününün sınırlarını gösterdiği (81 sayı, üç çeyrek 62 sayı, 4 maç üstüste 50+ sayı, 35 ortalama vs vs) sezonlar geldi. bu performanslar onu nba'in en iyi skorerlerinden biri olmaktan, en iyi skoreri seviyesine yükseltti ve ilk adımı atmış oldu; fakat bunun yetmeyeceği aşikardı. phil jackson'ın da dönüşüyle lakers yeniden bir yapılanmaya girmişti (bu dönemde shaq'in miami ile bir şampiyonluk kazandığını da hatırlatalım, bu durumun kobe'yi kamçılamış olması yüksek ihtimal). artık kobe'nin etrafındaki kalasların yerine daha iyi ve kaliteli oyuncular gelmeye başlamıştı. işte burada kobe çok önemli bir şey yaptı. lige girdiğinden beri eleştirilen egosunu minimum seviyesine indirmeyi başardı. bireysel limitlerinin sınırlarını zorlamasından sonra bunu yapması da ikinci adımı oldu. takımı için daha çok oynamaya, takım arkadaşlarına liderlik etmeye başladı. 2007-2008 sezonunun mvp'si olmayı başardı. gasol' un da katılımıyla eksik parçayı tamamlayan lakers o sezon batıyı 1. bitirip nba finaline kadar yükseldi. celtics'in geriden geldiği o 4. maç olmasa belki şampiyon da olabilirlerdi ama nihayetinde ezeli rakiplerine 4-2 kaybedip sezonu noktaladılar.

kobe istediğinde arkadaşlarını nasıl ön plana çıkarabileceğini göstermiş, oyununu bir üst seviyeye taşımıştı. yeniden zirveye çıkabileceğini gösterdiği o sezon attığı bir diğer büyük adımdı. en nihayetinde kariyerinin tek eksik parçasını tamamladığı bu sezona geliyoruz. özellikle kobe'nin geçen sezonki yenilgiden ne kadar hırslandığını da görebiliyoruz. 2008 finallerindeki basın toplantılarında hep neşeli ve şakacı olan, hatta boston'ın 24 sayıdan geri geldiği maç sonunda bile şaka yapmayı başaran kobe'nin gittiğini, yerine 25 sayı farkla maçı kazansa bile son derece ciddi bir şekilde sadece şampiyonluğu istediğini söyleyen bir kobe'nin geldiğini gördük. normal sezonda da mvp yarışını ikinci bitiren kobe, playofflar boyunca takımının en ihtiyaç duyduğu yerlerde sahneye çıkarak takımını nba finaline çıkardı ve en nihayetinde tecrübesiz magic'i yenerek kariyerinin tek eksik parçası olan nba final mvp'si ödülünü ve bir daha asla kazanamaz, shaq'siz yapamaz eleştirilerini toprağa gömerek çok istediği şampiyonluğu takımına kazandırdır. bunu da 30.2 sayı, 5.3 ribaund, 5.5 asist gibi etkileyici istatistiklerle yaptı (final ortalamaları 32.4 sayı, 5.6 ribaund, 7.4 asist)

artık bu saatten sonra nba'in şu anki en iyi oyuncusunun kim olduğunu tartışmanın lüzumu olmadığı açık. muadillerinin (tracy mcgrady, allen iverson, vince carter) nerede olduklarını biliyoruz. yeni jenerasyon süper starlardan da (lebron james, dwyane wade, carmelo anthony, dwight howard) hala bir gömlek üstün olduğu ortada. tarihteki yerini tartışabiliriz ama; kobe yukarıda kabaca anlatmaya çalıştığım evrimi geçirmeseydi müthiş yetenekli; fakat şımarık, egoist, itici bir yıldız olmaktan asla kurtulamaycak ve hiçbir zaman bu kadar büyük bir oyuncu olamayacaktı. lakin o gereken adımların hepsini atmayı başardı ve bugün bulunduğu seviyeye yükseldi. en iyi olduğunu kanıtladı. hala birkaç özel "hater" ı var; ama onların da içlerinde bir yerde artık saygı duyduklarını tahmin ediyorum.

en sonunda gelelim artık daha da çok konuşulmaya başlanacak kobe vs michael jordan olayına. baştan söyleyeyim şu anda hala michael jordan' ın gelmiş geçmiş en iyi oyuncu olduğunu düşünüyorum. belki onu kobe' nin yarısı kadar sevmiyorum ama müthiş saygı duyuyorum. bir önceki cümledeki "hala" ibaresini kullanmamsa kobe'nin gittikçe o seviyeye yaklaşıyor olmasından ileri geliyor. iki oyuncuyu hangisi daha iyidir diye karşılaştırmada kullanabileceğiniz en somut argümanlar kazandıkları başarılardır. yoksa hangisi daha yetenekli, daha hırslı vb şeyleri karşılaştırmaya çalışırsanız işin içinden çıkamazsınız ( federer vs nadal, ronaldo vs messi, alex vs hagi vesaire vesaire). kobe ve jordan'ın da çıkıp birebir maç yapmadıklarını ve tabiiki en önemlisi aynı dönemde oynamamış olmalarını (kobe'nin çaylak sezonu var bir tek) göz önünde bulundurursak onları karşılaştırmak çok zor; fakat şu bir gerçek ki kobe artık michael jordan'la kıyaslanabilecek seviyeye yükseldi. hala jordan seviyesinde değil ama önce de söylediğim gibi giderek yaklaşıyor ve üç sene önce kıyaslanmayı haketmiyordu, artık hakediyor. vince carter olsun, lebron olsun diğer karşılaştırılan oyuncular bu seviyenin çok çok altındalar.

son bir cümleyle toparlayalım. artık kobe mi michael mı tartışmasının başladığı yerde insanların "ya bırak allasen", "yok artık" deme lüksleri kalmadı bence. kobe bryant dün gece itibariyle artık bu kıyaslamayı hakedecek seviyeye geldi. bu kıyaslamayı hakedecek tek oyuncu olduğunu gösterdi. jordan hala önde; fakat lakers'ın bu kadro ile daha en az 2 yıl şampiyonluğun en güçlü adayı olduğunu ve kobe'nin daha 30 yaşında olduğunu göz önüne alırsak kobe' nin eli güçlü. mj' e bir adım daha yaklaşabilir, aynı seviyeye gelebilir ve hatta onu geçebilir de. bekleyip göreceğiz...