8 Temmuz 2008 Salı

The Unreasonable Man's Notebook - 6

*Seneye ÖSS ye gireceğim için haliyle bütün tatilleri Temmuz ayına yıkmak zorunda kaldım. Bu yüzden zırt prtı ara veriyorum. Bir laptop alıp da bu aralara son vermek lazım. Henüz yeni sayılabilecek bir blogda böyle zırt pırt ara verilmesi iyi değil lakin.
*Bu sefer meskenimiz İstanbul'du. Bu kısa sürede Hasan Doğan'ın vefatı olsun, Aragones ve Güiza' nın Fenerbahçe'ye imzası + yılan hikayesine dönen Aurelio'nun durumu olsun, Kewell'ın Galatasaray'a gelmesi ve Beşiktaş' ta İbrahim' lerin terlik olayı olsun pek çok önemli vukuat oldu Türk futbolunda. *Haluk Ulusoy sonrası ilaç gibi gelmişti Hasan Doğan. İnsanlardaki futbol federasyonu antipatisi onun sayesinde yok olmaya başlamıştı ki kendisini kaybettik. Türk futbolu için büyük bir kayıp olduğu tartışılmaz bile. Ruhu şaad olsun.
*Bizim İstanbul'daki ev 4. Levent'te futbol federasyonunun yakınında. Tören günü o bölge resmen iptal oldu.
*Fenerbahçe en sonunda Aragones'e resmi imzayı da attırdı. Takım şu anda Avusturya'da kampta. Zico'nun yumuşak mizacına alışmış ekibe tokat etkisi yapmıştır tahminimce Aragones. Disiplini her türlü tercih eden biri olarak bu durum hoşuma gitti. Peki Fenerbahçe' de başarılı olur mu o konuda hala emin değilim ama.
*Güiza' da bugün itibariyle Fenerbahçe'li oldu. Kendisinden çoğu taraftar gibi çok yüksek beklentilerim var.
*Güiza gelince seneye alacağım formanın arakasına yazdırılacak isim belli oldu. Böyle bir transfer olmasaydı 10-Tsubasa yazdırmayı düşünüyordum. Gelecek sezona kaldı artık :).
*Fenerbahçe' den devam edelim. Takımın sisteminin en hayati parçalarından biridir Aurelio. Kendisini hiçbir zaman fazla sevememiş olsam da asla gitmesini istemem. Lakin gidecek gibi. İşimiz zor.
*Deivid çok kötü sakatlandı. 6 ay sahalara dönemeyecekmiş. Bunu bir ara yazmak lazım.
*Harry Kewell beklenmedik bir hareketle Galatasaray'a imza attı. Bu transfer doğal olarak Galatasaray'lı bünyelerde "lan Arda gidiyo mu yoksa" düşüncesi doğursa da seneye ikisinin beraber oynayacağı söylendi. Kewell'dan en iyi verim sol kanatta alınır. İnsan durup düşünüce müthiş transfer diyor ama bu adam son 2 sezonda toplam 16 maç oynamış kardeşim.
*Lincoln gidici gibi.
*Kewell'ın transferi Leeds United taraftarlarını ayaklandırmış. 2000 yılında İstanbul'da yaşanan olayı unutmayan taraftarlar Kewell'a lanet okuyor. Haklılar bence.
*Beşiktaş yine karıştı. İbrahim Üzülmez ve Toraman birbirlerine tekme tokat girince ikisi de kamptan atılmışlar. Beşiktaşlılar gücenmesin de bence bu sezon en fazla 3. olurlar. *Wimbledon'da efsane bir final oynandı. Büyük Ada'da olduğum için maçı izleyemedim. Allah kahretsin. Aslanım Federer 2-0 dan maçı son topa kadar çevirmeyi başardı ama 6. şampiyonluk hayaline izin vermedi Nadal. Hiç sevmiyorum ben bu Nadal'ı ama alkışlamak lazım tabii. Böylesine epik bir final kolay kolay gelmez. Biz Federer ciler Amerika açık'ın sert zemininde kralın dönüşünü bekliyoruz artık.
*Nadal - Federer iyiden iyiye ezeli rekabet oldu artık.
*O değil de Federer koyu bir Basel taraftarıymış. 4-4-2 da yazıyodu. * Geçen gün Made of Honor filmine gittim. İlk yarısı gayet eğlenceli ama 2. yarı tam bir klişeler bombardımanı. Aynı filmi farklı mekanda 20. defa izliyorsunuz sanki. Ancak güzel İskoçya manzaraları ve Michelle Monaghan için gidilir. Öylesine zaman geçirmek için ideal bir film. Romantik komedi dediğin başke neye yarar ki zaten. Smaç esprisi çok iyiydi bide.
* Bu hafta izlediğim diğer filmde Hancock' tı. Beklediğimden daha iyi bir filmle karşılaştım açıkçası. Will Smith in yaptığı hiçbir iş kötü olmuyor zaten.Bir Süpermen parodisi diyebiliriz.. Hancock tam bir anti kahraman.Oldukça eğlenceli biri. Chralize Theron ablamız yine nefis. 2. yarıda konuyu daha az ciddileştirseler daha iyi olabilirmiş. Hıncal Uluç bu film hakkında bir yazı yazmış, beğenmiş mi beğenmemiş mi anlamadım.
*Bu arada Hollywood'un son yıllardaki en çok kazanan aktörü Will Smith galiba. Her sene 2-3 film yapıyor hepsinden de 20 milyon dolar kazanıyor. Bu filmle de 20 'yi götürmüş abimiz. IMDB nin yalancısıyım.
*İnsan ilgisi olan bir konu hakkındaki kitabı nasıl da süpürüyor. Stefan Zweig'ın "Yıldızın Parladığı Anlar" adlı kitabını 2 aydır okuyorum ancak yarısına gelebildim. Gel gör ki geçen güm edindiğim Arnold Schwarzenegger imzalı Bir vücutçunun eğitimi kitabı 300 sayfaya yakın olmasına rağmen 24 saat içinde bitti. Vücut geliştirme ile uğraşan herkes zaten biliyordur da, bilmeyene tavsiye ederim.
*Florya'daki Polat Renaissance otel bünyesinde bulunan Champions pub-cafe nin dizaynı bir harika. Sporla özellikle basketbol, futbol ve amerikan futboluyla ilgilenenen herkes gidip görmeli bence.
*Sivas-Gribalj maçını da yarım gözle burada izledim. Vıdır vıdır konuşmaya gerek yok Sivas' ta bu iş biter.
*Cumartesi günü Amerika' ya gidiyorum. Hemen hemen 15 günlük bir ara olacak yine. Meskenimiz San Diego-Los Angeles-San Francisco üçlüsü. Batı Sahillerinde insanın aklına blog gelmez tabii.

Hadi Kalın Sağlıcakla...

Notebook

Hiç yorum yok: